Yıl 2001…
Soğuk bir kış günü…
Cumhurbaşkanı hükümetle ters düşüyor.
Anayasa kitapçığı havada uçuyor.
Ve, sorunlarla şişmiş ekonomi patlıyor.
Türkiye, tarihinin en ağır ekonomik krizi ile karşı karşıya kalıyor.
O günlerde ekonomi muhabiri olarak görev yapıyordum.
Krizin ilk günü Bursa Kapalıçarşı’daki döviz büfelerinin elektronik panolarında rakamların nasıl bir hızla yükseldiğini hayatım boyunca unutamam.
Dövizle borçlananlar şokta.
Faizler almış başını gitmiş.
Borsa dip yapmış…
Çarşı’da yaprak kıpırdamıyor.
xxx
Herkes biraz zaman geçsin belki bir düzelme olur diye bekledi günlerce…
Ancak her geçen gün işler daha da kötüye gitti.
Krizin yansımaları bir bir ortaya çıkmaya başladı.
İntiharlar, borcunu ödeyemeyip hapse girenler…
Kredi kartı mağdurları…
Hızla artan hırsızlık olayları…
Gazetelerde hemen her gün bir aile dramı…
Bursa esnafı ilk kez o zaman binlerce kişinin katılımı ile sokağa indi.
Bu eylem öncesi ”Esnaf 1 Nisan’da şaka değil eylem yapacak” başlığını atmıştım yazdığım habere…
Ha bu arada hemen belirteyim; o dönemde en çok iş yapanların başında da çelik kasa ve çelik kapı üretici ve satıcıları geliyordu.
Herkeste bir korku…
Bir gün ünlü bir işadamı, oğlunun halkın tepkisinden korktuğu için Jaguar marka aracını satmaya kalktığını anlatmıştı bana.
Hele bir gün Oğulu Caddesi’nde yürürken karşılaştığım tablo karşısında gözyaşlarımı tutamamış ve mesleğimin gereğini yerine getirememiştim.
Bir genç çöp bidonundan aldığı yoğurt kutusuna parmağını daldırarak aç karnını doyuruyordu.
Böyle bir yaşamdan gelmediği giyiminden ve çevreyi süzmesinden belliydi.
Beni görmüyordu.
Fotoğraf makinemi çantamdan çıkardım, belki de ‘krizi en iyi anlatan fotoğraf’ı çekecektim ama bir türlü deklanşöre basamadım.
Beni görmemesi için de yolumu değiştirdim.
Bugün Türkiye’nin durumu çok farklı tabii…
O günlerden çıkarılan dersler ülkeyi farklı noktalara taşıdı.
xxx
Ancak, bu defa da vatanımız Yunanistan’da ekonomik kriz patlak verdi.
Şimdi bakıyorum;
2001’de Türkiye’de yaşanan olayların benzerleri orada yaşanmaya başladı.
Memur, esnaf, çiftçi bütün kesimler eylemde…
Gazetelerde alevler içinde Atina fotoğrafları…
Boş çarşılardan görüntüler…
‘Esnaf kan ağlıyor’ başlıkları…
Hırsızlık olayları almış başını gitmiş…
Bunlarla ilgili haberleri okudukça içim cız ediyor.
Son olarak geçen hafta en acı reçeteyi sundu meşhur Troyka…
Yunanistan bir kez daha ayağa kalktı.
Kolay mı?
Ulaştırmadan, elektrik ve suya kadar birçok alanın özelleştirilmesi isteniyor…
Yetmiyor ülkenin önemli değerleri bazı adaların da yabancıların kullanımına sunulması talep ediliyor.
Hükümet Sözcüsü Petalotis’ten jet hızıyla, ”Gururumuzun sınırlarını kimseyle müzakere etmeyiz” açıklaması geldi.
Bir gazete de tepkisini ”Kelepir fiyatına satılık Yunanistan” başlığı ile ortaya koydu.
Bu başlık bütün dünya basınında yer aldı.
İnanılacak gibi değil.
8-10 milyon nüfuslu, AB kaynaklarının kaymağını yemiş bir ülkenin bu hale düşmüş olması gerçekten bir tez konusu.
Hatırlarsanız krizin ilk günlerinde yazdığım bir yazıya ‘Şimdi kemer sıkma zamanı’ başlığını atmıştım.
Şimdi de diyorum ki; sabır, sabır, sabır…
Gelinen noktada herkes başını iki elinin arasına alıp, ‘Ben nerede hata yaptım’ diye düşünmek zorunda…
Ve, maalesef IMF, Avrupa Merkez Bankası ve AB’nin sunduğu acı reçetedeki ilaçları yudum yudum içerek…